Siz dostlarımızla hep Telekomünikasyon, BiliÅŸim, Personel, Hukuk, ÖzelleÅŸtirme Uygulamaları ile Zamları eleÅŸtiren, Türk Milletinin birliÄŸini savunan, bölücü terörü lanetleyen paylaşım ve deÄŸerlendirmelerde bulunuyoruz/bulunacağız.
Milli ve Dini bayramlarımızı, Atatürk'ümüzü ve sözlerini unutmuyoruz/unutmayacağız.
Tarihi değerlerimizi hep hatırlıyoruz/hatırlayacağız.
Bugün gündemin dışına çıkarak, sizler ile deÄŸerli bir dostumuzun gönderdiÄŸi, tarihte yaÅŸanmış olduÄŸu iddia edilen bir hikâye paylaÅŸmak istedik.
Umarız ilgilerinizi çeker.
Kabağında Sahibi Vardır Elbet!
Vaktiyle bir derviÅŸ, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.
MeÅŸrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösteriÅŸten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.
Fakat iÅŸ yamalı bir hırka giymekten ibaret deÄŸildir. Her türlü görünür
süslerden arınması gereklidir.. .
Saç, sakal, bıyık, kas, ne varsa hepsinden. DerviÅŸ, usule uygun hareket eder, soluÄŸu berberde alır.
Vur usturayı berber efendi,
Berber derviÅŸin saçlarını kazımaya baslar. DerviÅŸ aynada kendini takip etmektedir. Başının saÄŸ kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diÄŸer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. DoÄŸruca derviÅŸin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım,
Diye kükrer. DerviÅŸlik bu...
Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviÅŸ.
Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuÅŸtur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuÄŸa oturur, berber tıraÅŸa baÅŸlar. Fakat küstah kabadayı tıraÅŸ esnasında da sürekli aÅŸağılar derviÅŸi, alay eder:
'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraÅŸ biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiÅŸtir ki, gemden boÅŸanmış bir at arabası yokuÅŸtan aÅŸağı hızla üzerine gelir. Kabadayı ÅŸaÅŸkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleÅŸtirilmiÅŸ uzun sivri demir karnına dalıverir.
Kabadayı oracığa yığılır, kalır. ÖlmüÅŸtür. Görenler çığlığı basar.
Berber ise ÅŸaÅŸkın, bir manzaraya, bir derviÅŸe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
DerviÅŸ mahzun, düÅŸünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiÅŸim.
- Gel gör ki kabağında bir sahibi vardır elbet !.
- O GÜCENMÄ°Åž OLMALI
Hikâye böyle...
Ama hayat da böyle….
Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir sahibi olduÄŸunu,
bu sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu,
unutmaya baÅŸlayanlar bir gün anlayacaklardır...
|